Recep İvedik serisinin yeni filmi Recep İvedik 4 ‘ün fragmanı internete düştü.Serinin ilk 3 filmi bizi baya bir güldürmüştü.Türk komedisi olarak iyi bir seri bence.Konuşma tarzı ve kıyafeti ile izleyicilerin dikkatini çekiyor.Filmin yönetmenliğini Togan Gökbakar üstleniyor.Recep İvedik karakterini yine “Şahan Gökbakar” canlandırıyor. Recep İvedik 4 filmi 21 Şubat 2014’tan itibariyle beyazperdede olacak. Fragmanı izleyerek film ile ilgili izlenim sahibi olabilirsiniz.
Hit Arttırmanın 8 Yolu
1. Arama Motorlarına Kayıt Yaptırarak Ön Sıralarda Çıkmak
Arama motorlarını internete girenlerin % 95'i kullanmaktadır ve buradan istedikleri bilgileri aratıp ulaşmak istediği sayfaları bulmaktadırlar. Siz de insanları aradıkları zaman bulabilecekleri bir siteniz varsa doğru kelimeleri kullanarak sonuca erişebilirsiniz. Dünyanın en fazla ziyaret edilen ve en doğru sonuçları çıkardığı öne sürülen Google bu alanın en iyisi. Sitenizi doğru biçimde kaydettirerek sitenize günde aşağı yukarı 100 kişinin gelmesini sağlayabilirsiniz.
2. Kısa ve Akılda Kalan Alan Adları
Adres çubuğunda bulunan isim sizin sitenizin kişiliğini ortaya koymaktadır. Alan Adı seçimi yaparken hem içeriğinize makul ve kısa hem de akılda kalıcı bir alan adı bulmalısınız. Bunu başardığınız taktirde sitenize bir kere giren kişi siteyi unutmayacak aşağı yukarı olarak bir ay içerisinde sizin sitenizi yeniden ziyaret edecektir. Bu da size büyük bir katkı sağlayacaktır.
3. Hızlı Erişim
Web sitelerimizi genellikle hoş durmaları için hoş görsellerle şık fotoğraflarla döşemeye çalışırız. Bu uygulama göze güzel gelmekle birlikte sayfanın açılımını yavaşlatacak, ziyaretçiyi memnun etmeyecektir. Bu doğrultuda sayfanızdaki hostunuzu yoracak görselleri, ******leri kullanmamak en hoşidir. Hele bedava hostingleri kullanıyorsanız netlikle anasayfanızın 60 kb 'ı geçmemesi ve görsellerin boyutunun çok büyük olmaması gerekir. Geocities deneyimine dayanarak
4. Banner ve Link Değişimleri
Web siteleri arasında yapılan banner ve url değişimleri çok faydalı olacaktır. Özellikle benzer içeriğe sahip siteler arasında yapılan banner ve url değişimleri iki tarafa da büyük katkılar sağlamaktadır. Mesela ziyaretçi aradığını iki site de bulabilir. Ayrıca bu değişimler arama motorlarına da yardımcı olmaktadır.
5. Kaliteli İçerik
Sörfçüler gezdikleri sitelerde aradığının da fazlasının bulunmasını ister. Gördüğü içerik ne kadar fazlaysa o siteye gösterdiği önem de o kadar fazladır. Eğer bir girişinde tüm siteyi gezebiliyorsa esasen o ziyaretçi o siteye bir daha gelme gereği duymaz, ama o kadar çok içerik varsa ve bir seferde tüm hepsini gezemiyorsa bu o ziyaretçinin en hızlıca yarım kalan sörfünü tamamlamak için siteye yeniden gireceğinin belirtisidir.
6. Aktiviteler
Web sitelerinde yapılan etkinlikler oldukça önemlidir. Özellikle ziyaretçilerin çevrimiçi katıldıkları, birbirleri aralarında mesajlaşabildikleri ortamlar çok sevilmektedir. Örneğin ; Mesaj Panosu, Link Bankası, Maillist ,Ziyaretçi Defteri vs.. Bu etkinliklerde ziyaretçiyi memnun edecek ve o siteye yeniden girmesini sağlayacaktır.
7. Toplistler
Toplistler ; internet sitelerinin istatistiklerini tutan, istatistiklere göre sıraya dizen internet siteleridir. Bu sitelere üye olarak sitenizin istatistiklerinizi tutturabilir ve takip edebilirsiniz. Üst sıralarda yer alırsanız sitenize ziyaretçiler gelir. Fakat burda Toplist seçimi de oldukça önemlidir. Eğer hitiniz düşükse çok büyük sitelere, toplistlere katılmanın bir anlamı yoktur. Daha düşük ve hitinize makul toplistlere kayıt olmak her zaman için daha faydalıdır.
8. Hit Makinaları
Yukarıda anlattığımız hit arttırma yollarının dışında, size hiç bir fayda sağlamayacak olan ama toplistlerde üst sıralara çıkmanızı sağlayacak olan internet trafik sitelerine üye olabilirsiniz. Buradan gelen ziyaretçiler sizin sitenizi hiç bir biçimde bilmez, gezmez ve içeriğiyle ilgilenmez. Sadece hitiniz artmış olur. Bu yolu kimseye tavsiye etmiyoruz
Arama motorlarını internete girenlerin % 95'i kullanmaktadır ve buradan istedikleri bilgileri aratıp ulaşmak istediği sayfaları bulmaktadırlar. Siz de insanları aradıkları zaman bulabilecekleri bir siteniz varsa doğru kelimeleri kullanarak sonuca erişebilirsiniz. Dünyanın en fazla ziyaret edilen ve en doğru sonuçları çıkardığı öne sürülen Google bu alanın en iyisi. Sitenizi doğru biçimde kaydettirerek sitenize günde aşağı yukarı 100 kişinin gelmesini sağlayabilirsiniz.
2. Kısa ve Akılda Kalan Alan Adları
Adres çubuğunda bulunan isim sizin sitenizin kişiliğini ortaya koymaktadır. Alan Adı seçimi yaparken hem içeriğinize makul ve kısa hem de akılda kalıcı bir alan adı bulmalısınız. Bunu başardığınız taktirde sitenize bir kere giren kişi siteyi unutmayacak aşağı yukarı olarak bir ay içerisinde sizin sitenizi yeniden ziyaret edecektir. Bu da size büyük bir katkı sağlayacaktır.
3. Hızlı Erişim
Web sitelerimizi genellikle hoş durmaları için hoş görsellerle şık fotoğraflarla döşemeye çalışırız. Bu uygulama göze güzel gelmekle birlikte sayfanın açılımını yavaşlatacak, ziyaretçiyi memnun etmeyecektir. Bu doğrultuda sayfanızdaki hostunuzu yoracak görselleri, ******leri kullanmamak en hoşidir. Hele bedava hostingleri kullanıyorsanız netlikle anasayfanızın 60 kb 'ı geçmemesi ve görsellerin boyutunun çok büyük olmaması gerekir. Geocities deneyimine dayanarak
4. Banner ve Link Değişimleri
Web siteleri arasında yapılan banner ve url değişimleri çok faydalı olacaktır. Özellikle benzer içeriğe sahip siteler arasında yapılan banner ve url değişimleri iki tarafa da büyük katkılar sağlamaktadır. Mesela ziyaretçi aradığını iki site de bulabilir. Ayrıca bu değişimler arama motorlarına da yardımcı olmaktadır.
5. Kaliteli İçerik
Sörfçüler gezdikleri sitelerde aradığının da fazlasının bulunmasını ister. Gördüğü içerik ne kadar fazlaysa o siteye gösterdiği önem de o kadar fazladır. Eğer bir girişinde tüm siteyi gezebiliyorsa esasen o ziyaretçi o siteye bir daha gelme gereği duymaz, ama o kadar çok içerik varsa ve bir seferde tüm hepsini gezemiyorsa bu o ziyaretçinin en hızlıca yarım kalan sörfünü tamamlamak için siteye yeniden gireceğinin belirtisidir.
6. Aktiviteler
Web sitelerinde yapılan etkinlikler oldukça önemlidir. Özellikle ziyaretçilerin çevrimiçi katıldıkları, birbirleri aralarında mesajlaşabildikleri ortamlar çok sevilmektedir. Örneğin ; Mesaj Panosu, Link Bankası, Maillist ,Ziyaretçi Defteri vs.. Bu etkinliklerde ziyaretçiyi memnun edecek ve o siteye yeniden girmesini sağlayacaktır.
7. Toplistler
Toplistler ; internet sitelerinin istatistiklerini tutan, istatistiklere göre sıraya dizen internet siteleridir. Bu sitelere üye olarak sitenizin istatistiklerinizi tutturabilir ve takip edebilirsiniz. Üst sıralarda yer alırsanız sitenize ziyaretçiler gelir. Fakat burda Toplist seçimi de oldukça önemlidir. Eğer hitiniz düşükse çok büyük sitelere, toplistlere katılmanın bir anlamı yoktur. Daha düşük ve hitinize makul toplistlere kayıt olmak her zaman için daha faydalıdır.
8. Hit Makinaları
Yukarıda anlattığımız hit arttırma yollarının dışında, size hiç bir fayda sağlamayacak olan ama toplistlerde üst sıralara çıkmanızı sağlayacak olan internet trafik sitelerine üye olabilirsiniz. Buradan gelen ziyaretçiler sizin sitenizi hiç bir biçimde bilmez, gezmez ve içeriğiyle ilgilenmez. Sadece hitiniz artmış olur. Bu yolu kimseye tavsiye etmiyoruz
Etiketler:
Hit,
hit artırma,
hit arttırma
Facebook Yeni Tasarıma Geçiş Yaptı
Merhaba arkadaşlar.Facebook kısa bir süre önce facebook yeni tasarıma geçiş olacağını bildirmişti.
Hatta bu tasarıma geçmek için bazı arkadaşları sıraya alıp bekletiyorlardı.Daha demin bir facebook hesabı açtım ve karşılaştığım görüntü şaşırttı beni..Şu saatten sonra üye olanlar bu tasarımda devam edecekler.Ben fazla beğenmedim açıkcası.Veya gözümümü yordu desem? Eskiden de yeni tasarımlar geldiğinde beğenmiyorduk ama alışıyorduk.Bu sefer çok göz yorucu olmuş gibi.
Eski hesapların şu an yeni tasarıma geçişi hakkında henüz bir bilgi yok.Ya önceden olduğu gibi,geçiş izin sizden izin ister ve geçiş yaparsınız veya facebook bir anda bütün siteyi birden çevirebilir.
Sizinde yorumlarınızı almak isterim nasıl olmuş sizce?
Yeni tasarımdan görüntüler ;
Hatta bu tasarıma geçmek için bazı arkadaşları sıraya alıp bekletiyorlardı.Daha demin bir facebook hesabı açtım ve karşılaştığım görüntü şaşırttı beni..Şu saatten sonra üye olanlar bu tasarımda devam edecekler.Ben fazla beğenmedim açıkcası.Veya gözümümü yordu desem? Eskiden de yeni tasarımlar geldiğinde beğenmiyorduk ama alışıyorduk.Bu sefer çok göz yorucu olmuş gibi.
Eski hesapların şu an yeni tasarıma geçişi hakkında henüz bir bilgi yok.Ya önceden olduğu gibi,geçiş izin sizden izin ister ve geçiş yaparsınız veya facebook bir anda bütün siteyi birden çevirebilir.
Sizinde yorumlarınızı almak isterim nasıl olmuş sizce?
Yeni tasarımdan görüntüler ;
Etiketler:
face,
facebook,
sosyal ağlar,
sosyal siteler
Fatih Tabletler ve Özellikleri
Fatih Projesi
Bildiğimiz gibi yeni Fatih projesi bazı okullarda uygulanan henüz yeni bir proje.Fatih projesi sayesinde öğrencilere ve öğretmenlere dağıtılan tabletler ile derslerin daha kolay ve eğlenceli olması beklenmekte.Dağıtılacak tabletlerin markası ise “General Mobile E-Tab“.512 MB RAM’e sahip olan General Mobile E-Tab Android 2.3.4 Gingerbread işletim sistemini kullanmakta.Tabletin özellikleri piyasadaki tabletlerin altında kalsa da bu özellikler bile öğrencilerin işine yarayacaktır.
Tabletin Genel Özellikleri
- İşletim Sistemi : Android 2.3.4 Gingerbread
- Ekran Boyutu : 16:9 geniş ekran, 8,9″
- Ekran Çözünürlüğü : 1280*768 pixel
- IPS Teknolojisi : Her açıdan mükemmel görüntü
- Parlaklık : 380 nit
- RAM : 512MB
- Harici Kart Tipi : Micro SD
- Harici Kart Desteği : 32GB’a kadar
- Pil : 6000 mAh Li-polymer
- Çalışma Süresi : 6 saat video izletebilme
- Sensörler : 3 Eksenli Accelerometre sensörü, 3 eksenli manyetik alan sensörü, 3 eksenli gyro sensörü, Yerçekimi sensörü, Işık sensörü
- Çalışma Isısı : -5 -~ 40 -
- İşlemci Tipi : Cortex A8
- İşlemci Saat Hızı : 1Ghz A8 İşlemci
- Bağlantılar : Bluetooth, Wifi
- Wifi Desteği : 802.11 b, 802.11 g, 802.11 n
- Bluetooth Desteği : 2,1+EDR
- Multi Media Desteği : MP3, MPEG4, WAV, AAC, WMA, WMV, ASF, AVI, MKV, 3GP, Jpeg, Png, Bmp, Gif
- Kulaklık Jakı : 3,5mm
- Ön Kamera : 1.3M Pixel
- 5 nokta Kapasitif Multitouch Ekran
- Dolby Surround
- IPS LCD Panel
- 10.8 mm incelik
- 550m gram
- Üç yönlü hareket, hız, ışık sensörü
Tweet Deck Nedir Nasıl Kullanılır
TweetDeck çoklu Twitter ve Facebook hesabı kullanmak isteyenler için tasarlanmış bir programdır. Bu programa facebook ve twitter adreslerinizi kaydedebilir ve bütün hesaplarınızı kontrol edebilirsiniz.
Birden fazla Twitter hesabını yönetiyorsanız, birine girip, çıkış yapıp diğerine girmek haliyle zor olacak ve uğraştıracaktır. TweetDeck üyeliği oluşturup, hesaplarınızı bağladıktan sonra seçtiğiniz hesaba ya da hesaplara (birden fazla) aynı anda tweet atabilirsiniz.
TweetDeck’i Chrome uygulaması sayesinde tarayıcı üzerinden kullanabileceğiniz gibi Windows, Mac, iPhone gibi çeşitli platformlar için hazırlanan uygulama & programları sayesinde bilgisayarınızdan ya da telefonunuzdan da kullanabilirsiniz.
Peki, Nasıl Kullanılır?
TweetDecki bilgisayarınıza kurduktan sonra,
-Sağ üstteki İngiliz Anahtarı simgesinden ayarlar bölümünü açıyoruz.
-Accounts bölümüne girip, Twitter-Facebook-Foursquare-Buzz-Myspace-Linkedin hesaplarımızdan istediğimizi TweetDeck uygulamasına bağlıyoruz. (Birden çok Twitter hesabı da bağlayabilirsiniz)
Settingsteki ayarlar bölümüne fazla girmeyeceğim sadece Notifications kısmında solda iki parçalı bir resim bulunmakta sağda da Ses simgesi bulunmakta. Resme tıklayarak bildirimleri açıp/kapayabilirsiniz, Ses simgesiylede bildirimlerin sesini ayarlayabilirsiniz.
Column
Yani kolonlar, Sol üstteki +Add Column simgesinden eklenebilmekte, kolonun sağ üst bölümündeki (Twitter, facebook…) simgesinin üstüne fareyi getirdiğimizde çıkan X simgesine tıklayınca da kaldırılabilir.
Yeni bir kolon açtığınızda
Twitter için,
Search bölümüne örneğin “twitter” yazdığınızda o kolonda içinde “twitter” geçen tweetleri bulur ve görüntüler.
Groups/Lists bölümünde ise takip ettiğiniz Listleri kolon içerisinde gösterir ki en yararlı özelliği budur. Web görünümünde List sayfalarını takip etmek zordur.
Core bölümünde ise, All Friends Twitterdaki Timeline bölümünüzün aynısıdır. Followladığınız herkesin tweetleri buraya düşer.
New Followers, Sizi her yeni followlayanı görebildiğiniz bölümdür.
Mentions, kolonunda size atılan mention’lar görüntülenir.
Direct Messages, size gelen ve sizden giden DMlerin gösterildiği kolondur.
Ayrıca, Trending Topics-Favorites-TweetDeck Recommends-TwitScoop-StockTwits-Scheduled Updates-Locations Kolonları da vardır.
Facebook için,
Full News Feed- Status Updates- Wall Posts- Photos-Videos-Other bölümleri vardır.
Aynı zamanda Facebook Pageslerinizi de TweetDeckten updateleyebilirsiniz.
Ayrıca Myspace, Linkedin, Buzz, Foursquare için ayrı kolonlar da açılabiliyor ama bu yazı da Twitter üzerine yoğunlaşacağım.
Kolonlarda bir kişinin resminin üstüne geldiğinizde 4 farklı simge çıkmakta. Reply,RT ve DM birde Other Actions bölümü. Other Actionsta User ve Tweet olarak ikiye ayrılmakta. O tweet ve o kullanıcı ile ilgili her işlemi buradan yapabilirsiniz.
Other Actions bölümünde o tweeti translate edebilir, Çoklu bir konuşma ise hepsine birden reply yazabilir, o kişiyi follow/unfollow / add list/ block /report&block yapabilirsiniz.
Mention atmak için ayrıca @ yazdığınız zaman küçük bir pencere çıkacaktır. Örneğin @tr yazdığınızda küçük pencerede bugüne kadar yazıştığınız, sizi followlayan sizin followladığınız kişilerden içinde “tr” olanların hepsi çıkacaktır. Aynı şey DM içinde geçerlidir. D yazıp boşluk bıraktığınızda Autocomplete penceresi açılacaktır.
Kolonlarda görünen her kişinin resminin altında nicki yazar. Nickine tıkladığınızda Web Görünümünde o kişinin sayfası açılacaktır. Nickin yanındaki + simgesine tıkladığınızda da o kişiyi ekleyebileceğiniz yada çıkarabileceğiniz “list” bölümü açılır.
Kolonları dilediğiniz sıraya kolonların altındaki sağ ve sola bakan oklardan ayarlayabilirsiniz.
Tweet Yazma
Tweet yazdığınız bölümün hemen üstünde From: diye bir bölüm var. Orada yazdığınız tweetin gitmesini istediğiniz siteleri seçebilirsiniz.
Sol alt kısımda ise,
Auto URL shortening –> Yazdığınız linki otomatik kısaltır. Otomatik istemiyorsanız linki yazdıktan sonra linke tıkladığınızda kendiliğinden link kısalacaktır. http://bit.ly/ http://tinyurl.com/
TweetShrink için –> http://tweetshrink.com/ Sadece ingilizce destekli bu uygulama yazdığınız tweetten bazı harfleri kırparak bi nevi bizim msn dilimize çeviriyor.
Translate This Update –> Yazdığınız tweeti Google Translate ile dilediğiniz dile çevirir.
Recent Hashtags –> Son kullandığınız hashtagların kısayoludur.
Sağ alt kısımda ise,
Schedule Updates –> Zaman ayarlı tweet atmak için kullanılır.
Hemen üstündeki,
Add/Change Location –> Tweeti attığınız yerin bilinmesini istiyorsanız Haritadan yerinizi seçip kaydedebilirsiniz. Siz iptal edene kadar o lokasyonda kayıtlı olarak gidecektir tweetleriniz. http://www.tweetdeck.com/location/location_render.html?lat=&lng=
Attach Photos and Videos –> Dilerseniz buraya tıklayarak dilersenizde yazı yazılan alana resim/video sürükleyerek resim/video nuzun linkini alabilirsiniz.
Record Video from your Webcam –> Webcamden görüntünüzü kaydeder, Upload eder size linkini verir.
Eğer yazılarınız 140 karakteri geçerse yazı yazdığınız bölümün sağ alt kısmında Long Update yazar yanındaki kutucuğu işaretlerseniz tweetinizin (Deck.ly aracılığıyla) yaklaşık 130. karakterden sonrası servisin size verdiği linkten okunur. 170 karakterden fazla olursa yazınız otomatik olarak Long Update olur. http://www.tweetdeck.com/deckly
Bildirimler geldiğinde bildirimin üstüne imleci getirirseniz bildirim orada sabit kalacaktır. Ve TweetDeck sayfasını açmadan o bildirim üzerinden reply,DM,RT gibi işlemlerde yapabilirsiniz.
TweetDeck,
Aynı tweeti 2 kere arka arkaya yazmanıza izin vermez.
Aynı tweeti iki kere size göstermez./isteğe bağlı
Resimleri dilerseniz Web Tarayıcınızda dilerseniz TweetDeckin içinde görebilirsiniz./isteğe bağlı
Hashtaglı bir tweete reply attığınızda cevabınıza o hashtag otomatik olarak eklenir/isteğe bağlı
Followladığınız kişilerin tanımadığınız insanlara attıkları mentionları göstermez. /isteğe bağlı
Linklerinizi kısaltmak için, resim upload etmek için kullandığınız servisleri seçebilirsiniz.
Ayrıca size nacizane önerim, Twitter’dan daha çok zevk almak istiyorsanız “List” özelliğini mutlaka kullanmalısınız.
http://hayat-yazari.blogspot.com.tr/ Sitesindendir
TweetDeck’i indirmek için,
http://www.tweetdeck.com/desktop/ PC için
http://www.tweetdeck.com/ipad İpad için
http://www.tweetdeck.com/iphone İphone için
http://www.tweetdeck.com/android Android için
http://www.tweetdeck.com/chrome Google Chrome Tarayıcı için
Alone İn The Dark
Alone in the Dark, oyun dünyası için çok değerli bir seri. Birçok konuda ilkleri gerçekleştirmiştir. Oynamasa bile hemen hemen herkes bu ismi bilir. Bende özellikle spor oyunlarının dışında gerilim yüklü yapımları çok severim. Fakat bu konuda maalesef uzun yıllardır nadir oyunlar yapıldı. En son bu tarz hangi oyunu oynadığımı dahi hatırlamıyorum. Senenin başında çıkan tanıtıcı videolar sayesinde iyice ağzımızın suyu akarken, sayılı gün çabuk geçti ve nihayet oyun piyasaya çıktı.
Alone in the Dark’da önceki bölümlerde...
Bu sefer Edward Carnby adında bir serbest araştırmacıyız. Gözümüzü açtığımız gibi bizi öldürmeye götürüyorlar. Kimiz, neyiz, neden kaçırıldık, neredeyiz, neden öldürülüyoruz hepsi cevapsız sorular. İnfaz için binanın üst katına çıkarken doğaüstü bir olay oluyor ve bizi öldürmeye götüren kişi ava giderken avlanıyor. Derken bina yavaş yavaş yıkılırken sizde maceranıza başlıyorsunuz. Çok enteresan bir giriş olmuş. İnsan neye uğradığına şaşırıyor. Kafanızda oluşan bütün sorular ilerledikçe yavaş yavaş cevaplanıyor. Bütün macera, sırları içinde barındıran New York şehrinin meşhur Central parkında geçiyor. Oyuna tamamen dizi havası verilmiş. Daha ilk baştan son bölümü oynayabiliyorsunuz. Sadece genel olarak değil bölümlerin içleri de bölünmüş. Oyunu durdurarak o anda yapamadığınız ve atlamak istediğinizde bir sonraki aşamaya geçebiliyorsunuz. Komple bölümü bitirdiğinizde sanki dizinin o bölümü bitmiş gibi yapımcıların isimleri dökülmeye başlıyor. Tekrar girdiğinizde ise o ana kadar yaşadıklarınızın bir özeti sunuluyor. Bu tekniği ilk defa meşhur dizi Lost’un oyununda rastlamıştık. Ama burada da gayet başarılı uygulanmış.
Korkunun ecele faydası yok
Gerilim denilince aklıma ilk atmosfer gelir. Dolaştığım yerler, bana saldıran yaratıklar, anlık aksiyonların tamamı bir araya toplandığında atmosferi oluşturur. Çevre olarak seçilen park tabii ki korku temalı olunca normalden biraz değişmiş. Etraf puslu ve sisli, bazen aşırı sessizlik olurken bazen de arkanıza bakmadan yürümek zor oluyor. Kontrollerde yeni bir sistem denenmiş. Sağ analog normalde kamera işlevi görürken bu sefer elinizde nesneyi savurmak için tasarlanmış. Etrafta gördüğünüz sopalar, tahtalar, sandalyeler vb. nesneleri silah olarak kullanmak mümkün. Elinize aldıktan sonra sağdan sola doğru ya da geri - ileri gibi yapacağınız manevralar ile saldırıyorsunuz. Sadece dümdüz vurmak değil, ateşe yaklaşıp sopanızın ucunu yakıp daha güçlü dövüşebilirsiniz. Karanlık bir geçitte bu özelliği kullanarak yolunuzu bulabilirsiniz. Ateşe oyunda çok önem verilmiş. Yaratıkların hepsini direk ateş ile öldürüyorsunuz. Kurşun sadece kısa süreliğine yerde kalmalarını sağlıyor o kadar. Tam çözüm isterseniz yakmak gerekiyor. Eğer elinizde malzemeniz yoksa cesetleri ateşe doğru sürüklemek de işinizi görecektir. Oyunun birçok kısmında araba kullandığınız için onunda detaylı aksiyonları yapılmış. Bindiğinizde işinize yarar bir şeyler bulmak için torpidoya bakabilir, radyoyu açabilir, anahtarı yoksa düz kontak ile çalıştırabilir ya da benzin deposunu delip yaratıklara doğru sürerken arabadan atlayıp dökülen benzini yakarak yaratıklardan oluşan havai fişek gösterisini seyredebilirsiniz.
Çift taraflı bandın kullanım alanları
Birazda envanter sisteminden söz edeyim. Yön tuşlarında aşağıya bastığınızda Edward ceketini açıp elindekileri gösteriyor. Hani sokakta gözlük, saat gibi şeyler satanlar var ya aynen o hesap. Sol tarafta bant, çakmak gibi ufak nesneler dururken sağ tarafta alkol şişesi, sağlık spreyi gibi daha büyük nesneler duruyor. Yer hem ufak hem de sınırlı yapılmış. Sizin yaratıkları öldürme şekliniz ve çevreyle olan ilgilinize göre kişisel bir envanter hazırlıyorsunuz. Yani aynı anda hem mototof kokteyli hazırlayıp hem de spreyi alev makinesi olarak kullanamıyorsunuz. Mutlaka bazı eşyalar dışarıda kalıyor. Bu oyuna hem biraz zorluk getirirken, bence biraz da sınırlandırmış. Tahmin edeceğiniz gibi elinizdekileri birbirleriyle kombine etmek mümkün. Bandı şişeye kullandığınızda attığınız yere yapışmasını sağlıyorsunuz.
Alone in the Dark’da önceki bölümlerde...
Bu sefer Edward Carnby adında bir serbest araştırmacıyız. Gözümüzü açtığımız gibi bizi öldürmeye götürüyorlar. Kimiz, neyiz, neden kaçırıldık, neredeyiz, neden öldürülüyoruz hepsi cevapsız sorular. İnfaz için binanın üst katına çıkarken doğaüstü bir olay oluyor ve bizi öldürmeye götüren kişi ava giderken avlanıyor. Derken bina yavaş yavaş yıkılırken sizde maceranıza başlıyorsunuz. Çok enteresan bir giriş olmuş. İnsan neye uğradığına şaşırıyor. Kafanızda oluşan bütün sorular ilerledikçe yavaş yavaş cevaplanıyor. Bütün macera, sırları içinde barındıran New York şehrinin meşhur Central parkında geçiyor. Oyuna tamamen dizi havası verilmiş. Daha ilk baştan son bölümü oynayabiliyorsunuz. Sadece genel olarak değil bölümlerin içleri de bölünmüş. Oyunu durdurarak o anda yapamadığınız ve atlamak istediğinizde bir sonraki aşamaya geçebiliyorsunuz. Komple bölümü bitirdiğinizde sanki dizinin o bölümü bitmiş gibi yapımcıların isimleri dökülmeye başlıyor. Tekrar girdiğinizde ise o ana kadar yaşadıklarınızın bir özeti sunuluyor. Bu tekniği ilk defa meşhur dizi Lost’un oyununda rastlamıştık. Ama burada da gayet başarılı uygulanmış.
Korkunun ecele faydası yok
Gerilim denilince aklıma ilk atmosfer gelir. Dolaştığım yerler, bana saldıran yaratıklar, anlık aksiyonların tamamı bir araya toplandığında atmosferi oluşturur. Çevre olarak seçilen park tabii ki korku temalı olunca normalden biraz değişmiş. Etraf puslu ve sisli, bazen aşırı sessizlik olurken bazen de arkanıza bakmadan yürümek zor oluyor. Kontrollerde yeni bir sistem denenmiş. Sağ analog normalde kamera işlevi görürken bu sefer elinizde nesneyi savurmak için tasarlanmış. Etrafta gördüğünüz sopalar, tahtalar, sandalyeler vb. nesneleri silah olarak kullanmak mümkün. Elinize aldıktan sonra sağdan sola doğru ya da geri - ileri gibi yapacağınız manevralar ile saldırıyorsunuz. Sadece dümdüz vurmak değil, ateşe yaklaşıp sopanızın ucunu yakıp daha güçlü dövüşebilirsiniz. Karanlık bir geçitte bu özelliği kullanarak yolunuzu bulabilirsiniz. Ateşe oyunda çok önem verilmiş. Yaratıkların hepsini direk ateş ile öldürüyorsunuz. Kurşun sadece kısa süreliğine yerde kalmalarını sağlıyor o kadar. Tam çözüm isterseniz yakmak gerekiyor. Eğer elinizde malzemeniz yoksa cesetleri ateşe doğru sürüklemek de işinizi görecektir. Oyunun birçok kısmında araba kullandığınız için onunda detaylı aksiyonları yapılmış. Bindiğinizde işinize yarar bir şeyler bulmak için torpidoya bakabilir, radyoyu açabilir, anahtarı yoksa düz kontak ile çalıştırabilir ya da benzin deposunu delip yaratıklara doğru sürerken arabadan atlayıp dökülen benzini yakarak yaratıklardan oluşan havai fişek gösterisini seyredebilirsiniz.
Çift taraflı bandın kullanım alanları
Birazda envanter sisteminden söz edeyim. Yön tuşlarında aşağıya bastığınızda Edward ceketini açıp elindekileri gösteriyor. Hani sokakta gözlük, saat gibi şeyler satanlar var ya aynen o hesap. Sol tarafta bant, çakmak gibi ufak nesneler dururken sağ tarafta alkol şişesi, sağlık spreyi gibi daha büyük nesneler duruyor. Yer hem ufak hem de sınırlı yapılmış. Sizin yaratıkları öldürme şekliniz ve çevreyle olan ilgilinize göre kişisel bir envanter hazırlıyorsunuz. Yani aynı anda hem mototof kokteyli hazırlayıp hem de spreyi alev makinesi olarak kullanamıyorsunuz. Mutlaka bazı eşyalar dışarıda kalıyor. Bu oyuna hem biraz zorluk getirirken, bence biraz da sınırlandırmış. Tahmin edeceğiniz gibi elinizdekileri birbirleriyle kombine etmek mümkün. Bandı şişeye kullandığınızda attığınız yere yapışmasını sağlıyorsunuz.
Etiketler:
Alone in Dark,
Alone İn The Dark
The Elder Scrolls IV : Oblivion
Evet; sistem yenilenir, aile evden kovulur, bilgisayar televizyona bağlanır, ses sonuna kadar açılır ve ışıklar kapatılır. Ne için mi? Tabiki Elder Scrolls 4: Oblivion için.
Hatta bu oyun için fazlası bile yapılır inanın...
Bir kaç senedir devam eden ve her seride gelişen Elder Scrolls, tüm rpgcileri acayip heyecanlandırmış durumda. Tonlarca kişi eve kapanmış, okulu ve işi asmakta. Nereden mi biliyorum? Kendimden tabiki Smiley. Oyunu aldığım gibi telefonumun fişini çektim, odamı kilitledim ve koltuğuma kuruldum. Tabi önümdeki uzun saatler için yanımdan sıvıyı ve kolay ulaşılabilir yerlerde bulundurduğum yiyecekleri ihmal de etmedim. Oyun yüklendikten ve ufak bir grafik ayarlama ekranından sonra (bu can alıcı noktaya daha sonra değineceyim) süper ve LotR tadında bir demoyla karşı karşıya kaldım. Kralımızın ufak konuşmasından sonra, o büyüleyici kuleleriyle Imperial City üzerinde gezinen kamera, tek kelimeyle ağzımı açık bıraktı. Ben bu manzaranın içinde mi oynayacaktım? Tabiki de!
Hemen karakter yaratmaya başladım tabi. Yanlız öyle böyle değil. Normalde karakter sınıfları ve özellikleri çok detaylı olur. Ama ondan daha da detaylı bir menüyü bu sefer dış görünüşe vermişler. Tüm ama tüm yüz kemiği ve kaslarını ayrı ayrı kurcalayabildiğimiz bu menüde yok yok. Beden tenimizi (buna kaşların altı, üstü, dudakların altı, yanları , bilimum bölgeler dahil) , göz rengimizi, saçlarımızı ve yaşımızı (Evet, yaşımıza göre yüzümüz kırışıyor veya bir bebek gibi pürüzsüzleşiyor)
ayarladıktan sonra oyuna hemen atılabiliyoruz. Oyun boyunca karakter özellikleri seçmek için tablolar sırası geldiğinde çıkıyor. RPG için güzel bir olgu. Oyundaki akışa hemen kendinizi kaptırıveriyorusunuz. Mesela size Kral burcunuzu soruyor, hemen burç tablosu çıkıyor ve seçmeye koyuluyorsunuz. Oyuna, yer altında bir hücrede başlıyoruz. Tabi Elder Scrolls'u ilk kez oynayan oyuncular için ufak bir tutorial havasında bu bölüm. Daha çok hikayeyi anlatır cinsten. Hücremizde dolanıp, o muhteşem hdr ve bump mapping efektlerine bakarkene karşı hücreden kara elfin teki bize "Bir imperial (İnsan ırkı) , bir imperial hücresinde ha? Öleceksin!" diye bağırmasa da olmaz hani. Neyse, o arada kral ve bir kaç adamı bizim hücremize doğru geliyor ve aslında bizim hücremizin boş olması gerektiğini,çünkü gizli kaçış yolunun bizim hücremizden geçtiğini tartışıyorlar. Gardiyandan bir fırça yedikten sonra kapıdan uzaklaşıyoruz ve grup içeri dalıyor. O arada kral bizi rüyasında gördüğünü anlatıyor. Yani seçilmiş kişi biziz anlamında, biraz cesaret verici konuşmalar geçiyor. Bu arada kralın yüzüne , konuşma anında yapılan zoom'da değişik bir etki yapmıyor değil. Kralın tüm yüz ifadesini ve hatlarını ince detayına kadar seçebiliyoruz. Hücremizdeki gizli geçit açıldıktan sonra kralla beraber bir kaç çatışmaya giriyoruz (tabi bu arada tutorial devam ediyor, nasıl ok ve yay kullanacağımızı, düşmanlara nasıl gizlenerek yaklaşacağımız gösteriliyor) ve sonrasında olaylar devam ediyor.
Açıkçası oyunun tadını (İlk bölümünde bile) kaçırmak istemiyorum. Çünkü gerçekten kurgu çok güzel ilerliyor. Tadını çıkarmak size kalsın değil mi?
Hatta bu oyun için fazlası bile yapılır inanın...
Bir kaç senedir devam eden ve her seride gelişen Elder Scrolls, tüm rpgcileri acayip heyecanlandırmış durumda. Tonlarca kişi eve kapanmış, okulu ve işi asmakta. Nereden mi biliyorum? Kendimden tabiki Smiley. Oyunu aldığım gibi telefonumun fişini çektim, odamı kilitledim ve koltuğuma kuruldum. Tabi önümdeki uzun saatler için yanımdan sıvıyı ve kolay ulaşılabilir yerlerde bulundurduğum yiyecekleri ihmal de etmedim. Oyun yüklendikten ve ufak bir grafik ayarlama ekranından sonra (bu can alıcı noktaya daha sonra değineceyim) süper ve LotR tadında bir demoyla karşı karşıya kaldım. Kralımızın ufak konuşmasından sonra, o büyüleyici kuleleriyle Imperial City üzerinde gezinen kamera, tek kelimeyle ağzımı açık bıraktı. Ben bu manzaranın içinde mi oynayacaktım? Tabiki de!
Hemen karakter yaratmaya başladım tabi. Yanlız öyle böyle değil. Normalde karakter sınıfları ve özellikleri çok detaylı olur. Ama ondan daha da detaylı bir menüyü bu sefer dış görünüşe vermişler. Tüm ama tüm yüz kemiği ve kaslarını ayrı ayrı kurcalayabildiğimiz bu menüde yok yok. Beden tenimizi (buna kaşların altı, üstü, dudakların altı, yanları , bilimum bölgeler dahil) , göz rengimizi, saçlarımızı ve yaşımızı (Evet, yaşımıza göre yüzümüz kırışıyor veya bir bebek gibi pürüzsüzleşiyor)
ayarladıktan sonra oyuna hemen atılabiliyoruz. Oyun boyunca karakter özellikleri seçmek için tablolar sırası geldiğinde çıkıyor. RPG için güzel bir olgu. Oyundaki akışa hemen kendinizi kaptırıveriyorusunuz. Mesela size Kral burcunuzu soruyor, hemen burç tablosu çıkıyor ve seçmeye koyuluyorsunuz. Oyuna, yer altında bir hücrede başlıyoruz. Tabi Elder Scrolls'u ilk kez oynayan oyuncular için ufak bir tutorial havasında bu bölüm. Daha çok hikayeyi anlatır cinsten. Hücremizde dolanıp, o muhteşem hdr ve bump mapping efektlerine bakarkene karşı hücreden kara elfin teki bize "Bir imperial (İnsan ırkı) , bir imperial hücresinde ha? Öleceksin!" diye bağırmasa da olmaz hani. Neyse, o arada kral ve bir kaç adamı bizim hücremize doğru geliyor ve aslında bizim hücremizin boş olması gerektiğini,çünkü gizli kaçış yolunun bizim hücremizden geçtiğini tartışıyorlar. Gardiyandan bir fırça yedikten sonra kapıdan uzaklaşıyoruz ve grup içeri dalıyor. O arada kral bizi rüyasında gördüğünü anlatıyor. Yani seçilmiş kişi biziz anlamında, biraz cesaret verici konuşmalar geçiyor. Bu arada kralın yüzüne , konuşma anında yapılan zoom'da değişik bir etki yapmıyor değil. Kralın tüm yüz ifadesini ve hatlarını ince detayına kadar seçebiliyoruz. Hücremizdeki gizli geçit açıldıktan sonra kralla beraber bir kaç çatışmaya giriyoruz (tabi bu arada tutorial devam ediyor, nasıl ok ve yay kullanacağımızı, düşmanlara nasıl gizlenerek yaklaşacağımız gösteriliyor) ve sonrasında olaylar devam ediyor.
Açıkçası oyunun tadını (İlk bölümünde bile) kaçırmak istemiyorum. Çünkü gerçekten kurgu çok güzel ilerliyor. Tadını çıkarmak size kalsın değil mi?
Etiketler:
Oblivion,
Oblivion 4,
The Elder Scrolls 4,
The Elder Scrolls IV
KillZone 2 Tanıtım
Oyunumuz Helghan İmparatoru Scolar Visari'nin "meydan okuyan" bu giriş videosu ile başlıyor. Şahsen ilk oyun olan Killzone'u oynamamış biri olarak, oyunun hikayesini bilmiyordum. Ben de sağdan soldan okuduğum incelemelerden öğrendim ve ilk oyunu niye oynamadığımı sorgulayıp, hemen PS2 için yapılmış olan ilk Killzone'u bulup oynamaya başladım.
Hikayeyi başka bir siteden alıntı yaparak kullanacağım, bu yüzden kusuruma bakmayın :)
"Dünyada doğal kaynakların bittiği bir dönemde yeni gezegenler arayan insanlar, uzun aramalar sonucunda iki gezegen bulur. Bunun akabinde Helghan meclisi ile beraber çok sayıda insan yola çıkar. Vardıkları ilk gezegene Helghan ismini verirler ve yeni yaşam yerlerindeki hayatlarına başlarlar. Fakat bir grup insan, oradaki yaşam şartlarını beğenmeyerek diğer gezegene yerleşmek ister ve oraya doğru yol alırlar.
"Dünyada doğal kaynakların bittiği bir dönemde yeni gezegenler arayan insanlar, uzun aramalar sonucunda iki gezegen bulur. Bunun akabinde Helghan meclisi ile beraber çok sayıda insan yola çıkar. Vardıkları ilk gezegene Helghan ismini verirler ve yeni yaşam yerlerindeki hayatlarına başlarlar. Fakat bir grup insan, oradaki yaşam şartlarını beğenmeyerek diğer gezegene yerleşmek ister ve oraya doğru yol alırlar.
İsmini Vekta koydukları bu gezegende ise daha iyi koşullar mevcuttur. Çok uzun yıllar boyunca iyi anlaşan bu ikilinin bir süre sonra araları açılmaya başlar. Helghan gezegeninde ise radyoaktif şartlarda yaşayanlar acı dolu zamanlardan geçerler. Vekta ise kendi çıkarları için kurallarından vazgeçmeyerek Helghan insanlarını çok zor durumlarda bırakır. Zamanla Vektadan tamamen kopan Helghan halkı, seçmiş oldukları imparator Visari ile büyük bir değişime giderek, kendilerine "Helghast" demeye başlarlar. Günlerden bir gün beklenmedik bir saldırı Vektayı sarsar. Helghast, Vektanın ISA (Yerel Savunma Birliği) kuvvetleriyle çarpışarak gezegeni ele geçirmek, geçmişin intikamını almak ister. ISA askerlerinden Jan Templar komutanlığında Rico, Hakka ve Luger ile Killzone 1'de Helghast'a karşı çıkarak, Helghan saldırılarını savuruyoruz. Killzone Liberation'da ise, Helghan yeni bir saldırı başlatarak ISA'nın önde gelen bilim adamlarından birkaçını kaçırır. Burada da tekrar Jan Templar'ı kontrol ederek bu insanları kurtarmaya çalışıyoruz. Ancak Vekta, bu işin sonunda Helghanın ciddi derecede tehlike yarattığını fark ederek, büyük bir donanma hazırlar ve bu savaşa artık bir son vermek için Helghan'a doğru yola çıkar."
İşte bu noktada videodan da biraz anlaşılacağı üzere, ikinci oyun, yani Killzone 2 başlıyor. Hikaye kaldığı yerden devam ediyor ve Vekta, ilk amaç olarak Visari'yi ortadan kaldırma girişimiyle bu büyük donanmayı Helghan'a gönderiyor. Tabi ki burada bahsi geçen donanmada biz ve takım arkadaşlarımız yer alıyoruz. Üstteki videoda gördüğünüz çirkin suratlı Visari'yi "indirmek" üzere, biz de bu gezegene indiriliyoruz. Birçok oyunda olduğu gibi burada da "Alpha" indirme takımındayız. Neredeyse hiçbir oyunda Beta veya Delta olmadım :) Yo, en son Freespace2'de Delta Wing'de uçmuştum :)
Thomas Sevchenko adlı karakteri yönetiyoruz ancak arkadaşlarımız birbirlerine soyadları ile hitap ediyor ve bize de kısaca "Sev" diyorlar. Alpha takımının diğer üyeleri, Rico Velasquez, Shawn Natko ve Dante Garza'dan oluşuyor.
Thomas Sevchenko adlı karakteri yönetiyoruz ancak arkadaşlarımız birbirlerine soyadları ile hitap ediyor ve bize de kısaca "Sev" diyorlar. Alpha takımının diğer üyeleri, Rico Velasquez, Shawn Natko ve Dante Garza'dan oluşuyor.
Oyuna başladığımızda, karakterimiz Sev alarm sesleri arasında yatağından kalkıyor, gidip şöyle bir gerinerek aynaya bakıyor. O sırada takım arkadaşlarımızdan biri gelip "haydi Sev, bizi bekliyorlar" deyip bizi çağırıyor. Odadan dışarı çıktığımızda kontrol bizde. Bunu şunun için anlatıyorum, kontrol bize geçtiği sırada, ben bunları sadece sinematik sandığım için ağzım açık öylece ekrana bakıyordum :)
Biliyorsunuz oyun çıkmadan önce o kadar çok yazılıp çizildi ki, haklı olarak birçok kişi "bu ne yahu, bu kadar abartmaya gerek var mı" demeye başladı ve oyun çıktığında da hemen eleştiri oklarına maruz kaldı. "Öylesine bir FPS işte, nedir ki?" diyenler bile oldu. Ama F.E.A.R, Half-Life vb. oyunlar da biliyorsunuz ki "sadece bir FPS" idi. Peki bunları başarılı kılan neydi? Sadece grafik elbette değil, bunun yanında iyi bir senaryo, oynanabilirlik, sürükleyicilik de lazım. Killzone 2 de bu başarılı türdaşlarının izinden giderek, güzel bir harman oluşturulduğunu ve bu platformun hakkını sonuna kadar verebildiğini bizlere gösteriyor.
Etiketler:
Killzone,
KillZone 2,
Kilzone2
Fallout 3 Tanıtım
“Başkentin ıssız sokaklarında elimde bir bıçak ile ilerken aklımda sadece hayatta kalmak var. Rivet City’e giden yol uzun ama bir kez oraya vardım mıydı tamam bu iş. Babamı bulup ve onunla birlikte Capital Wasteland’de hayatta kalacağım. Megaton Katliamından sonra Rivet City de yeni bir başlangıç işime yarayacak doğrusu. Şerif için üzülüyorum, iyi adamdı….”
Rivet City’e giderken, mutantlarla yaptığım savaştan yeni çıkmıştım ve düşüncelerim yukarıdakinin hemen hemen aynısıydı. Fallout öyle bir oyun ki insanı içine çekiyor. Sadece bir oyun değil gerçek hayat simülasyonu bile diyebiliriz sanırım. Yapacağınız bir hareket, atacağınız bir kurşun, bütün oyunun kurgusunu değiştirebilir ve sizi bambaşka yerlere çekebilir. Efsaneye göre oyun 64 farklı şekilde bitebiliyor.
Neyse biraz fazla heyecanlandım sanırım biraz, temel bilgilerden başlıyayım. Öncelikle biliyorum ki bu yazıları geç yazıyorum, çünkü oyun çıkalı bir hayli oldu. Ama ben geçtiğimiz günlerde bitirdim. Çünkü oyun 60 saat ve ben oyun oynarken her karanlık köşeyi inceleyen bir manyağım. Ve oyunu yapan Bethesta ekibi de her karanlık köşeye incelenecek bir şey koyan mükemmel oyun yapımcıları. Durum böyle olunca normalde 60 saat olan oyun, benim için 80 saate çıkıyor. Ve böyle mükemmel bir oyunu bir çırpıda bitirip rafa kaldırmak istemediğimden, yavaş yavaş, sindire sindire oynadım ve sonunda bitti.
Oyuna bir yaşında bir bebek olarak başlıyor, karakteristik özelliklerimizi seçiyor ve etrafta emekliyoruz, derken ekran beyazlaşıyor ve on yedi sene ileriye gidiyoruz. Şimdi buradan devam etmeden önce birkaç birşey anlatmam gerek sizlere. Oyunda yarattığımız karakter Vault 101′de yaşıyor. Çünkü 2027 yılında bütün ülkeler birbirlerine nükleer füzeler yollamış ve bütün dünyayı kurak bir “Wasteland” haline getirmişti. Vault’lar ise Vault-Tec tarafından yerin altına çeşitli nedenlerle yapılmış mahzen ve sığınma yerleri. Bazılarında insanlar yaşıyor, bazılarındaysa sadece deneyler yapılıyor. Hatta bir Vault var ki içerisinde 100 kadın ve 1 erkek var. Güzel bir deney değil mi? İyi adamlar şu Vault-Tec…
Neyse oyunun geçmişini bırakıp konuya dönersek; Babamız olacak adam, bilinmeyen bir nedenden dolayı Vault 101′den kaçıp gidiyor. Vault’un kapısı açtığı içinde içeriye çeşitli, mutasyona uğramış böcekler giriyor. O anda bunları öldürmek belki zor gelebilir ama oyunun sonunda bunlara kurşun bile harcamak istemeyeceksiniz çünkü öyle durumlar olacak ki, attığınız her kurşunun arkasından ağıt yakacak duruma geleceksiniz ve mecburen yakın dövüş silahlarınızdan birini kullanacaksınız. Ama bu olmayabilir de, çünkü oyunda V.A.T.S. denen bir şey var. VATS’a bastığımızda düşmanın neresine vurabileceğimizi seçebiliyoruz. Auto-Target gibi birşey. Ama her zaman vurmuyor. Belirli bir yüzdeye göre. Bazen tam isabet olurken, bazen karavana atıyor. Ama genede kurşun tasarrufu yapmak için iyi bir yol.
Vault 101′den çıktığımızda karşılacağınız görüntüye hayran kalacağınıza eminim. Grafikleri zaten güzel oyunda “Wasteland” o kadar güzel işlenmiş ki, bir süre sonra yüzünüze çarpan kum tanelerini hisseder gibi oluyorsunuz. Gözünüze giren güneş ışığıda cabası. Kısacası mükemmel mekanlar ve açık ortamlar var. Kesinlikle oynanılıp görülmesi gereken bir oyun. Eğer oyunlara meraklıysanız kaçırmayın derim.